25.1.09

Hayat güzelmiş hikayelerinde..?

Serj'e olan sözümü yerine getirmek adına kendimi zorlayarak yazdığımdan mütevellit, bok gibi olmasını mazur görünüz efenim. Hayat güzel olsun hikayelerinizde... İyi okuyamamalar...

Tanrı’yla sorunu vardı.

Var mıydı yok muydu bilemezdi tabii ki, tıpkı inanıp inanmamaya karar veremediği gibi.

İnsanların neden Tanrı yarattığını biliyordu. Hepsi sadece bir şeylere tutunma, bağlanma; kendilerine inanmadıkları için başka bir şeye inanma ihtiyacından kaynaklanıyordu, farkındaydı.

Büyük bir şey…
Her şeye gücü yetecek kadar büyük…
Kendini gösteremeyecek kadar büyük…
Yaptıklarını alelade gösteremeyecek kadar büyük…

İşte tüm sıradan insanlar gibi o da bu “büyük”e inanma ihtiyacı içerisindeydi. Basitliğine şaşıyordu ama siktir etmişti her şeyi. Sadece mutlu olsundu, yeterdi. (Ses, böyle aptalca bir cümle kurduğu için kızdı kendisine. Yine de silmedi cümleyi.)

Aslında bütün bu inanmama meselesi, isyan eşiğindeki şizofrenik kimliğinin yarattığı dalgalanımdandı. (Ses bu cümleden bir bok anlaşılmadığını iddia ettiyse de, o biraz dikkat çekmek adına anlam yüklediği bu cümleyi silmedi yine.)

Bununla beraber, ihtiyacı vardı inanmaya. Çünkü o da inanmazdı kendine, bir şeye inanmaya ihtiyacı vardı. Bunun da farkındaydı. Ama her inanayım dediğinde, Tanrı’yı yanında bulamamasından mütevellit, vazgeçerdi hemen.

Ama bir gece, belki de her geceki gibi, ona bir şans daha vermek istedi.
Ses ona Tanrı’yla anlaşma yapmasının saçmalığından bahsetti, o yine de güveniyordu o var olmayan varlığa.

Bir hayal kurdu kendine. Değişmesi gereken şeyler vardı. Değişmesini gerektiren şeyler vardı.
Hayaliyle sevişip uyudu sonra. Kalktığında her şeyin bambaşka olacağına inandı. Belki Tanrı, bir iman eden daha kazanabilmek adına anlaşma yapmaya yanaşırdı.

Ses ona Tanrı’nın ona ihtiyacı olmadığını söyledi. Bir kişi eksik veya fazla fark etmeyecekti onun için. Ama o inanmaya inanıyordu.

Kalk artık kızım cümlesiyle uyandı yine. Her zamanki gibi… Ses konuştu. Bak dedi, aynı şekilde başladın yine güne. Savuşturdu onu, bunun illa değişmesi gerekmiyordu. Zihnini yokladı, her şey yerli yerindeydi, sesin yine yüzüne bunu vuracağını tahmin ettiğinden bahane bulmaya girişti. Benim zihnimde kalsa bile bunlar, başkalarının zihninde de aynen kalacak değil ya. Zaten benim zihnimde kalması gerekiyor ki değişimi fark ettirip inandırsın Tanrı bana kendini.

Sesin ona içten içe güldüğünü fark etti, ufak bir çocuk gibi bahaneler bulmaya çalışıyordu; ama inadına optimist yaklaşacaktı.

Baş ucunda duran saatini aldı, koluna takarken yelkovan battı bileğine. Lanet olsun dedi, yine gecikeceğim.

Aynı güne uyanmadın mı?
Kapa çeneni!

Üstünde anlaşılmaz bir sersemlik vardı, sendeleyerek girdi tuvalete.

Sıçtığın yine aynı bok değil mi?
Bir siktirip gider misin?!

Aceleyle atıştırdı bir şeyler, çıktı sonra.
Her zaman yaptığı gibi kantine uğradı, normalde bol şekerli sütlü severdi kahvesini. Ses, şekersiz sade bir kahve istedi.

Günaydın dedi yerine geçerken, bu kez havada kalmayacağını umarak.
Lanet, yine takmıyor kimse dedi ses.

Ve ses bütün gün kimseyle konuşmadı.

Aynı rutin…
İstisnasız aynı şeyleri yaptılar. Onun insanlarla konuşma çabaları nafile kalırken, ses zaten protesto maiyetinde kimseyle konuşmuyordu.

Ve yine eve döndüler. Ve yine aynı gece oldu.

Ve o bir kez daha isyan etti Tanrı’ya.
Ve ses bir kez daha isyan etti ona.

Onla sorunu vardı sesin.

Var mıydı yok muydu bilemezdi, tıpkı inanıp inanmamaya karar veremediği gibi.

İnsanların neden kendilerine inanmaya çalışmadıklarını anlayamıyordu, ama ses ona inanmaya çalışıyordu. Nedenini biliyordu. Hepsi sadece bir şeylere tutunma, bağlanma ihtiyacından kaynaklanıyordu, farkındaydı.

Ses tüm sıradan insanlardan farklı olarak kendine inanma ihtiyacı içerisindeydi. Ne kadar zor olduğunu biliyordu, ama mutluluğu için deneyebilirdi. (Sese bunun imkansızlığından bahsetti, Tanrı’ya inanmaya çalışması gerektiğini anlattı, ama ses tersledi onu her zamanki gibi.)

Aslında bütün bu inanmama meselesi, basit olarak kendine güvensizliğinden kaynaklanan isyanındandı.
İhtiyacı vardı inanmaya. Çünkü o Tanrı’ya inanmazdı, bir şeye inanmaya ihtiyacı vardı. Ama her inanayım dediğinde bir şeyleri değiştiremediğinden ötürü vazgeçerdi hemen.

Bir gece, belki de her geceki gibi, kendisine bir şans daha vermek istedi.

Bir hayal kurdu ses kendisine. Değiştirmesi gereken şeyler vardı.

Aynı güne uyandı ses, ama bu bir yerden başlaması için belki fırsattı.

Ama sonra, aynı şeyleri oldu, aynı şeyler yapıldı yine.

Yine aynı eve döndü, yine aynı geceyi etti ses.

Ve bir kez daha isyan etti kendisine.


Birbirleriyle sorunları vardı.
Varlar mıydı, yoklar mıydı bilemezlerdi, tıpkı inanıp inanmamaya karar veremedikleri gibi.

Bir gece, belki de her geceki gibi, bir şans vermek istediler birbirlerine.
Son kez bir hayal kurdular kendilerine.
Uyudular. Kalktıklarında hiçbir şeyin fark etmeyeceğini biliyorlardı, ama mutluydular bu hayalle.

Ağız birliği etmişçesine mırıldandı ikisi birden:
“Hayat güzel hikayemde kalınca…”

1 yorum:

  1. edacım, bu yazıyla kafamda, daha önce cümleye dökmediğim bi fikri perçinlemiş oldun sanırım.

    söyleyeceğim şey, ne bir güzelleme, ne bir hakaret ne de oluruyla hediye bişey.

    neyse.

    kalem tarzını benimkine oldukça yakın buluyorum. neden?

    karamsar, karamsarlığının öğelerini salt çıplaklıkla göz önüne serebiliyorsun. örneklendiriyorsun, hınzır betimlemelerle ironik hale getirebiliyorsun. çok görmedim bunu ben.

    yalın değil. bilincim çoğu kez dallı budaklı düşünür. olguyu cümleye dökerken bana anımsattıklarını sembolize eder ve karma karışık hale istemsizce gelmiş sütuna bakarım. çoğu kez iki kere okumam gerekir kendi cümlemi. yazarken düşündüğümü anımsatması için. seninkinin mazereti bu mu bilmiyorum ama, algı yollarım farklı işlemiyor okurken, anlam yüklüyorum. ama ben zorluyorum, zorlandırlıyorum çünkü.

    okunamayacak bir yazı değil, ben iki kere okudum. bir kez daha okuyacağım sanırım. ama özellikle soyut bütünlemelerine bittim. yelkovan batar, görmek lazım.

    sağol.

    ps: şimdi nevi de bira içiyor olmalıydık, hasta seni. geçmiş olsun. kib pls ltf tşk bıy.

    YanıtlaSil

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı