21.12.08

Karşılaşma, “bukızbanagülmelibanatuzakörmeli”

yazıya, “bu kız” ithamında bulunduğum biri ya da biri adına başlamak çok aptalca olsa da, şu an, şu saniye, bunun altını çizmek için yaptığım her nitelendirmenin boş olduğu kanaatimdeyim. evet şu saat itibariyle kendimle ilgili bir bok bilmediğimin ispatını yapacağım.

kendimi tanısaydım eğer, ispatladığım kimliğimi resmetmek için sürekli yazı yazmazdım örneğin. yaşamazdım. yok lan, “kendimi tanımak için yaşıyorum.” cümlesi çok aristokrat geldi şimdi gözüme. ama yaşamazdım, bahane çok.

ama “aptal takılmak” diye bi deyim var işte, “aptala yatmak”… çok zevklidir lan, eminim. bak şu an yapıyorum onu, sanki hiç yapmamışçasına zevklidir diyorum. harika, hatalarımdan arınıyorum, cennete gidicem böyle. “ne namazı? namaz mı kılıcaktım ya? hadi ya bilmiyodum, sori.”

ha işte öyle, kendimi tanımıyorum ben de, aptala yatıyorum. oynatalım:

“ben reçel sever miyim? sevmem. sevsem nasıl olur?”

merhaba, bu da reçel olmalı. kendisini sevip sevmediğim konusunda önceden verilmiş bir kararım yok. şimdi deniyorum, ha evet tereyağıyla güzel olur. cık, peynirle denemem. çünkü peynir sevmediğimi biliyorum. eveet, tereyağını ekmeğe sürdüm, reçel şimdi.

verdim kararımı, sevmiyorum. seviyodum ama sevmiyorum şimdi. karar vermemiştim, ama kanun hükmü taşıyan bi madde vardı, tatlı sevmiyodum ben. evet öyleydi. de kimim ulan ben?

işte gördüğünüz üzere son derece basit bir kahvaltı muhabbetinden sonra kendimle msn’den tanışmadığım halde sevdiğim/saydığım birinin bile aşık atabildiğini farkettim. salatalık.

bi örnek daha vereyim:

“opeth bence mükemmel bir grup. eminim. yoksa ne?”

hayır efenim hayır. kazın ayağı öyle değil. ben opeth’i değil, mikael’i seviyorum. hatta ona hastayım, aşığım. hatta gerizekalı bağyanların(topu alınmasın, bi kısmı) “aehğğş, bired bit vericem buna. aeeğğş” nidalarını bile gölgede bırakacak fantazilerim var. üç tane.

ama defalarca opeth dedim ben, aha dedim seviyorum. opeth lan, birek roz imortır.

bu da kulak geyiği. ee ne diyosunuz? yanılmış mıyım?

o zaman hassikteregötün ordan. ben mikael’la evlenicem. üstüme reçel dökücem. evet…

çok dolaştırdım btw. ama ne diyorum. karar veremiyorum zaten. yardımcı olacak başka bi ben de yokmuş biraz önce öğrendim. canım da sıkılıyor.

gavurların “what would jesus do?” diye bi zımbırtıları var. böyle zorda kaldıklarında isa napardı? diyolar. sonra bir beyin fırtınası, sinerjik olaylar sorma gitsin.

ben de soruyorum “what the hell i’m gonna do?”. yok, cevap vermiyo kimse, ha hoş cisıs onlara veriyo mu bilmem, ama bi sikime yaramasa 2k yıldır sormazlar heralde. yoksa ben bi 1980 yıl daha soramam, hiç mantıklı değil.

ya ben ne istediğimi söyliyim. nefes almak istiyorum. böyle bi alıcam, duyan “oha herife bak lan, bu ne relaksiyon? galiba imkb bundan soruluyor. imkb?” diye söylensin istiyorum, sonra gülüyim sinsi sinsi. ahaha.

yok, zarlardan yana çok salak olan (direkt iq ile alakalı) şansımı bana çevirmek için tatlı sürprizler yapıyorum kendime, çikolatayla sevindiriyorum, kendime sinema ısmarlıyorum, onu görüyorum, annemle konuşuyorum falan. çok arsız ve aptala yatan biri olduğumu yine ispatladım. aaa-haa! 50 yeteleyi sen çaldın! (off, alakasız bu, aramızda espri sen anlamazsın)

sorum şu:

“depresyondan annemin yanına nerden gidiliyo abi?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı