14.10.09

eight wave.

"there was nothing, before they'd clashed down us. then, we were just blinds, seeking through its shade. something was obvious, oh shame on us, we were young. something was clear, something that no one can handle that was stuck into our bare hands.

there was nothing...

we were her waves, carrying hopes through the stream.

it blinded us.

stuck in refreshed death."

***

bak şimdi.

yalan söyle, kız bi şekilde. kimse umduğun kadar zeki değil, korkma. ilk gelen bahaneyi vurabilirsin. ortalamaya vurabilirim kendimi, sadeleştirebilirim. seviyesizleşebildim çünkü daha önce. karaktersizleşebilebilen biri olabilerek, tüm yetebilirliği, tüm melekeyi sırtıma vurabilirim.

ben aslında hiç ummamıştım bunu. kayıp değildi gördüğüm hayır. kazanç da değildi. tetiği ilk çektiğimde çıkan tekil kurşun kadar pişmanım hadi gönlün olsun. farkettiğim hatalarca düzelttim kendimi, sadece. sadece anlatma için burdayım. noktamı koyarım, ardında büyük harflerim yoktur. olamaz. olmasın. lütfen...

***

bu albümü kimbilir ne zamandır dinliyorum (4 ay?).

1 iyi, 2,3,4 eyvallah. 5,6,7 ve 8.

8.

***

üçü severim, sayarım. diğerleri arasında imtiyazı sabit bir yere sabittir.

özeldir.

sevgimi onla anlatırım kendime, öfkemi onla celbederim, ki onla dökerim duygumu her şekliyle. sevdicek ya dinse dese de, ben pattern bu derim, ona söylemem.

bu şarkının üç bölümü var.

giriş gelişme ve de sonuç diyen ilkokul öğrencilerini alınlarından öperim.

***

"i've been there, there times. waves, oh they smacked me in the eye, bruised all i got."

***

açıyorum.

shuffle'da geliyor.

içim acıyor.

gelecek olanı bildikçe, ve "umulan başa gelmeyecek" dürtüsünü ta içte hissettikçe, ne varsa, introda akıp gidiyor. basit ritm.

trompet.

***

"dudağını büküp dalıp gitme zamanı seyrederken. ya sen onu üzersin o zaman, ya da o sana devirir hıncını. ilgileme, öyleymiş gibi yap. sus lütfen.

zaman sana küsmesin kıymetlim, zaman seni sevsin.

ancak o zaman bırakır kendini ellerime.

seni benim."

***

algılarım değişiyor. öfke var. alabildiğine sığ ve o kadar korkak. o kadar dolu ki kendi bilmemneleriyle, almıyor içine, kendimi unutturamıyorum sığınabileceğim koruluğun bekçilerine.

dolularmış.

vur, tam o an, girebilirsin.

nemli çünkü, ıslak. dokunduğun saç ve taşıdığın kum kadar ağır havadaki su.

***

gelişiyor sonra. anlatabileceği şeyler bir sürüyken şarkının, susmuş gibi. anlatacaklarını duyma sen, ihtiyacım var dinlemene, ama kendin bul. üç. fazlası değil. ama ben anlatamam.

kendinden pay çıkar, hareketlerimi oku. ama manual'ı ben değilim hiçbirinin. beni kılavuz alma. senin burnun var mı?

sonra da sakinleşiyor. dalgalar hırçın olsa da, durgun olmadığını kabul eden insan durgunlaşıyor. hareketleri refleksif. hareketleri dingin.

gelecek

elbet gelecek.

bitmiyor, bitmemeli çünkü.

ardından gelen ne olursa olsun, o bilmez, istemediğinden de eminim. güzel olsun mesela. bu bitmesin ama. bitemeyeceğini bilsin. sıksın kendini. istesin. emin olsun. bilsin.

bitmesin, arkasından daha iyisi gelecek.

gelecek. ama o bunu bilmiyor, evet, albümün prodüktörü ta kendin olsan bile bilmiyorsun.

sus ve dinlemeye devam et.

***

because, it'll end,

eventually.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı