28.11.09

donüş ii

yarın arefe. perakendecilik ve mağazacılığın altın günü. insanların maaşını, babasından parasını, çaldıklarını, biriktirdiklerini, varoluşlarını; nakit/kredi kartı ile piyasaya salıp yeni kimliklerini, dinlerinin aklığıyla, üzerlerine çalacakları gün.

GÜN ONLARIN GÜNÜ!!

benim payıma, onların boğazladıkları hayvanların sahiplerine verdiklerinden kalan parayı saçmalarına yön vermek düşüyor. sistemin bu kısmında olmak ne kadar iğrençse, dışına çıkamamak o derece boğuk. ama zevk almaya çalışmak şart. her gelene, suratlarındaki "ama ben bu kadar parayı ödeyemem?" bakışlarına rağmen, maksimumu aldırmaya çalışacağım. çünkü ben böyle para kazanıyorum.

neyse, konu bu değil. saat 2, gece. 6,5 saat sonra uyanmış, traş olmuş, somurtuk bir suratla evden çıkıp kırmızı dolmuşlara bineceğim. hava soğuk olacak. dolmuşsa tıklım tıklım...

ama uyuyamıyorum? evet konu bu.


evde yalnızım, kızlar yok, samet yok, tekim. canım sıkıldı, gitar çalmak istedim. sonra eski dvd'lerden dinleyecek bişeyler bakayım dedim. elim yine tool'a gitti. salival'i taktım.

o kadar.

repeat'teyim. uyuyamıyorum, lanet olsun.

***

etrafımda insanlar var. binlerce, yüzbinlerce... yeteneği olanlar, yalancılar, cömertler, salaklar, zenginler, zengin gibi olanlar, sesi kısıklar, sivilcesini sıkanlar, buruşuk ciltliler, 2 metre boyu olanlar, gri kazak giyenler...

şu an orada olmak isterdim, gözümü kapatıp seslerin içinde salınmak, dışarıdan nasıl göründüğümü düşünmeyecek kadar yitik, o halimin ânı değil, bütünü kurtaracağına iliklerime kadar inanmış, bütün tüylerimle hazır olda ve maynard tam da öfkesini kulaklarıma zerkederken onunla birlikte bağırmak isterdim:

"YOU LIED!"

kime, kimseye, hiçbir insana değil o anki fikri atmığım. körpece, daha filizken suyun içinde bıraktığım her şeye.

kızgınım.

ihanete uğradım.

ona da, sisteme de, okula da, arkadaşlarıma da, her kimsen, şu an, şu anımı paylaşacak hiçliğin ta kendisi oluşundan dolayı, sana da kızgınım.

kötü biri değilim. salak olmadım, en azından yaptıklarımın raporunu çıkarsaydım günün sonunda, sayfanın sonuna yazacağım "... gün içindeki salaklıklarla alakalı..." cümlesinin öznesi olurdum, nesnesi değil.

söz tutulur. söz tutulmak için verilir. umut tükenmez. taç geri alınmaz. sakatlar da kral olur. gazilere yer verilir. tahtı yükseltilir.

çünkü kral ölümsüzdür.

ben kötü bir şey yapmadım.

ama yaşadığım her saniyenin, o saniye içinde yaşamadığım şeylerin dehlizinde çürümesine binlerce kez şahit olmak, acı çekmek, unutmaya çalışılmak, unutulmanın soğukluğuna sıcak su tutarak ölümü hızlandırmayı ummak, insanların bu her saniyeye müdahil olması, suyu kısmaları, ışığı yakmaları, sargı beziyle koşmaları, yeter artık.

camı açıp*, histerik kadriye'nin tüm sinir sistemini sikip atacak, sokağa terör salacak, geceyi kıracak, şu günü sakarya'nın en ilginç arefe eve'i haline getirecek bir çığlık atmak istiyorum:

"YOU LIED!"

kendimi anlattıkça kendimden tiksiniyorum. boş sayfayı karalayarak dolduruyorum. yenisini açıyorum.

eylem aynı.

neden o zaman? neyi değiştirmeyi umuyorum?

siktiğimin hayatı bu. tek kelime işte.

+ ...
- ahmet'le haydar da kavga etmişler geçen. ayrılmışlar...
+ hayat :/

hayatı sadeleştir, sonra konu başlıklarını al, alt alta yaz, basitle, basitleş, yaşamak için gerekli her eylemi ona bağla/ada/bütünleş, ona hayatım de, sonra kavga et, ayrıl, bit, yit.

burada suçlu bence ahmet. ama hayat der ki "ben kimseye kazanma ihtimali olduğunu söylememiştim ki?"

müzik sus.

"YOU LIED!"

hem de hepiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı