19.8.11

somali'de aç bir annenin, gökkuşağıyla beslenen oğlu hakkında.

uyuyordum.

***
"yazar burada şu linki yeni sekmede açmanızı ve arka planda o şarkının çalmasını istiyor. tenk yu for understanding."
***

kardeşim vardı. birkaç kişi daha. uzaktaydık evden. babamı hatırlıyor gibiyim. gerçek hayatta, cismen hiç görmediğim, ama varolduğunu bildiğim birkaç kişi daha.

1980'lerden kalmış bir yer. hiç 80'ler yeri görmedim ama, eminim öyle olduğuna. o kadar gerçekçi ki, teşekkür edebilirim bunun için. artık, "80'lerden kalmış bir yer gördüm, gibi" diyebilirim. hatta bunu söylerken yalan makinesine bile bağlansam, sıkıntı olmaz. sırat köprüsünden fişek gibi geçen hardcore believer gibi geçerim yalan testini. ama du bi dakika lan. sırat köprüsü yok ki. fatih sultan mehmet köprüsü var. ondan geçer gibi geçerim. ama sağlam bi metafor olmadı şimdi de. pf tamam geçtik. sürat köprüsünden geçer gibi. hızla.

bir evdeydik. çok eski bi apartman dairesiydi. klip çekilebilecek kadar köhne bir asaleti vardı. tozlarla kaplanmış, kirli, gümüş bir şamdanlık. kardeşimle bir odada kalıyoruz beraber. üç ya da dört oda daha var. ben o kadarını gördüm. ama kalben inanıyorum ki, daha da fazlası var. bana o kadarı bahşedilmiş. o kadarını gör denmiş gibi. bununla yetiniyorum.

ben basiretli abiyim, kardeşim deli doldurması gibi koşuşturuyor evin içinde. kalabalığız. çok kalabalık ev. suratları yok. kalplerini, içindekileri biliyorum. abiyim ben. kardeşimin oyun oynadığı çocuğun görünmeyen suratının arkasında gülen trollface'i görebiliyorum. basiretliyim çünkü. tecrübelerim var. kardeşim birine aşık onların içinden. ha kardeşim erkek aslında. ama rüya da kız. başlarda garip geliyor. ama sonra doğasına alışıyorum çevrenin. farketmiyorum bile.

kardeşim bir çocuğu seviyor. ben bunları yanaştırmaya falan çalışıyorum. kardeşim çok seviyor çünkü. daha önce birkaç kere ağlamış bu çocuk yüzünden. ona yardımcı olmalıyım diyorum. abiyim ben.

birkaç kişi yatıyor. gece geç saatler çünkü. herkes yorulmuş. bir sürü şey yemişiz. herkesin keyfi yerinde. benim değil. benim kardeşime yardım etmem lazım. babam geliyor. annem falan. onlara çaktırmamaya çalışıyoruz. utanmasın kız şimdi. gönderiyorum yatsınlar diye.

odaları dolaşıyoruz beraber. hala oynayanlar falan var. sohbet edenler, konuşanlar, tartışanlar, film izleyenler. hazır çiftler, orada çiftleşenler. bir odadan bağırtı geliyor. noluyo lan diye koşuyoruz. kardeşimin hoşlantısı, bir erkekle, erkek çocuğuyla, ufak bir erkek çocuğuyla, ağlamaktan gözleri kızarmış, sesi kısılmış bir erkek çocuğuyla yatakta. ağzı burnu dağılmış, yatağın arkasında başka bir çocuk, komodinin ayaklarına bağlanmış. ağzı burnu kan, sesi çıkamıyor artık. suratlarımız bembeyaz. nasıl daha sade anlatılır bilmiyorum ama. küçük erkek çocuğu, yaşadığı hayata lanet ediyor gözlerinden okunduğu kadar. kardeşimin hoşlantısının suratında tatminkar bir sapığın boş ve beyaz bakışları. kardeşim artık yüzlerini görebiliyor mu diye bakıyorum. göremiyorsa da, artık neler döndüğünü anlayabilecek tecrübeye sahip görünüyor. ağlıyor. "abi," diyor, "annemler anlamış mıdır?"

tutuyorum ellerinden, ufacık. koşuyoruz dışarıya. yağmur başlamış, şapır şapır düşüyor üstümüze. gözlerimi açamıyorum. zorla kapanıyorlar. birden duruyor yağmur. bi asfalt tarlasındayız şimdi. kardeşim erkek olmuş yine. çünkü bildiğim samet. kaşı gözü aynı, sarıdan siyaha dönmüş saçları. gökkuşağı görüyorum. gökkuşakları. 5 tane sayabildim apaçık. asfalta düşüyorlar. "koş," diyorum. dokunabiliriz çünkü. o kadar yakın olanını hiç görmemiştim. 5'ini bir aradaysa asla görmeyi bile umamazdım. önümdelerdi, önümüzdelerdi 5'i de.

geriye baktığımda, babamları gördüm. annemin elini tutmuş. babam gençti, annemse çok yaşlı, beli bükülmüş gibi. "anne!" diye bağırdım.

sonra uyandım.

***

uyandığımda anneme, sesli olarak, kaç yıldır hiç "anne" demediğimi farkettim. bu ağızdan anne kelimesi, anneme seslenmek için yıllardır açılmadı hiç. çok garip geldi bu bana başta. sonra rüyayı da unuttum. samet'in kız olmasını da, o ufak erkek çocuğunu da.

sonra şu habere rastladım uyanınca. kanım çekildi. rüyamdaki çocuk aklıma geldi, rüyamı hatırladım. kardeşimi, annemi hatırladım. o çocuğun çektiği acıları kare kare gördüm, derimde hissettim, ya da çok derinlerim duyarlılaştı aniden. tüylerim diken diken olup savunmaya geçti. ağladım bi kaç silah atışı süresince. kulaklarım çınladı.

sonra dedim. sırat köprüsü yok tamam. ama, en azından, elinde öldürme gücü bulunan her neyse, hastalık, silah, unutulmak, kalın ip, tanrı, anne öldürürken daha seçici olsunlar.

şansa kalmasın anne kaybetmek, ya da anneden kurtulmak.

***

çocuk annesini kanserden kaybetmiş.

babası 3 yıl sonra yeni bir anne bulmuş, en stereotip üveyinden.


***

hayat çok kötü. seçimleri de, yaşananların komik derecede tesadüfi olması da, kendisi de kötü. oldukça gerizekalı bir komün dangalak kararlar silsilesi. zerre sağduyu kırıntısı yok. hiçbir şey normal değil, bunun ta kendisi bile anormalliği standartlaştırmış. iyi niyet de, iyiye yormak da mümkün değil. boşlukları katiller dolduruyor sanırım.

ki keşke dexter morgan, yagami light, civar çocukları olsa. keşke geass gözlerim olsa. ya da hiçbir şeyi umursamadığımı gösterebilecek kadar pasif agresif olabilseydim. o kadar beyaz bir suratım, o kadar aymaz iki elim olsaydı.

keşke, annem, ya da o çocuğun annesi değil de, babasının üç yıllık karısı olsaydı kanser. belki somali'de bir çocuğu kurtarırdık, oluşan bir kişilik kanser kontenjanıyla. ölürdü çocuk. it's better.

***

hayat, kendi içerisinde bile abes. dengesiz.

iyi geceler hayat.

ağzıma sıçıyorsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı