14.2.12

Balkabağı ve üvey kızkardeş.

Bir varmış bir yokmuş…

Bundan 6 yıllar önce, benim çok gıcık olduğum; her gördüğümde boğasımın geldiği bir kız varmış.

Neyse cıvıtmayayım.

—-

Bundan yaklaşık 6 yıl önce Almanya’ya gelmişim, dil öğrendik biraz da yerinde pekiştirelim maksadıyla.

Orada da işte, masalımızın kötü kalpli üvey kardeşiyle karşılaştım. O zamanlar henüz insanlara daha nedensiz yere gıcık olmadığım, iyi kalpli, saf yaklaştığım zamanlar. Pambık prenses misaliyim. Fakat bu insan kendinden bir gıcık etti, bir gıcık etti ki anlatamam yani.

Anlatamıyorum da zaten evet, çünkü üzerlerinden uzun zaman geçince olayları ve kişileri siliyorum aklımdan. Kötü olaylar ve kişilerse onları daha da çabuk siliyorum. Duyguları kalıyor bazen. Bugün de kızdan neden hoşlanmadığımı düşündüm de, ilgiyi sürekli üzerine çekmeye çabalama, sırf bu ilgi manyaklığı yüzünden yer yer çocuk gibi, yer yer orospu gibi davranma, sık sık kendini acındırıp spot ışıklarıyla bronzlaşma çabaları geldi aklıma. Ama somut bir örnek vermem çok zor.

Neyse efenim, günlerden bir gün, bu yılki eğitim öğretim hayatının başında bir zaman, öyle develer tellal, pireler berber iken bir zaman değil yani; Facebook adlı güzide icattan bir adet mesaj aldım.

“Canım ben de orada okumaya geldim.” tarzı, şu an hatırlamak istemediğim ve canım kelimesiyle beni beynimden vurulmuşa döndürmüş bir mesajdı. Canım neydi ya? Kim ölmüştü de beni onun canı yapmıştı? Onun canı olduğum için benim de onu canım olarak addetmem gerekecek miydi? Kelimelere bu kadar anlam yüklemek yerinde miydi? Ama sonuçta ortada görüşülmemiş ve görüşülmek istenmemiş, hatta hayattan sonsuza dek çıkarılmak, değil aynı şehirde yaşamak, aynı güneş sistemi içinde bile bulunulmak istenmemiş koca 6 yıl vardı. Canım neydi, ne kadar laubaliydi.

—-

Telefondayım.

Rapor alıp kaçtığım sınavın arkadaşlardan raporunu almaya çalışıyorum. Sınav çok hastaymış dediler. Öhö. Neyse arkadaş kopya suçuyla yakalanmış filan onu anlatıyor, kütüphaneye doğru bir yaratık yürüdü. Telefonla konuşmamı yarıda keseceğimi varsayarak bekledi, bekledi, bekledi. Baktım ne telefondaki arkadaş susacak, ne de ben hangisiyle konuşmak istediğime karar verebiliyorum, o sırada konuşmasına devam edene öncelik verdim ve “içeri git” dedim "üşüme".

Telefondaki arkadaş susmak bilmedi. Yaratık olay mahalinden uzaklaştı.

Ama tabii külkedisiyle üvey kızkardeşler de neticede aynı sarayda yaşıyor. Yani aynı kütüphaneye gelmişiz ders çalışmaya. Yerime geçtim ve gördüğüm manzara iki sıra ötemde bir çocukla kütüphane sessizliğini bozmamaya çalışarak fısır fısır konuşan yaratık. Olur elbet, konuşulabilir, fakat her konuşmanın bir susuşu, her nefes alışın bir verişi vardı bir zamanlar. Bu bitmek bilmez mi arkadaş? Neyse yanındakiler rahatsız oluyorsa onlar düşünsün diyerek kendimi sevgilim C’ye, poroğramlamaya verdim ben.

Tam karşımda oturduklarından ama, görüyorum bütün olan biteni de. Kız çocuğun kucağına oturmak üzere, susmak bilmiyor ve çocuğun ağzının içine içine konuşuyor. Aralarındaki mevzu benim sikimde değil, ama kızdan neden hoşlanmadığımı yavaş yavaş hatırlamaya başladım bunlar üzerine.

Oysa ben kıza kendi içimde şans vermiştim. Aradan onca zaman geçti, insanlar değişir. Kendime “Bak, sen külkedisinden balbakağına dönüştün, kim bilir o neye dönüşmüştür.” dedim.

Fakat tabii ki, kader yine ağlarını ördü ve ben yine bir mola verdiğim anda kendisini aşağıda buldum. Az önceki ayıbımı telafi etmek adına bekledim ve konuşmaya başladım. Kendisi benim de ağzımın içine içine konuşmaktan geri durmadı. Hiç hoşlanmadığım olay demek isterdim ama, daha önce hiç ağzımın içine konuşan bir insanla karşılaşmadığımdan böyle bir şeyden hoşlanıp hoşlanmadığım gibi bir yargı oluşturma şansım yoktu. Hoşlanmıyormuşum.

Bu yine çok mühim bir mesele değil de, konuşmanın ortasında, tam bir şeylerden bahsederken, “Benim gitmem lazım, arkadaşım bekliyor.” diyip gidiverdi mal. Hayır, sen konuşma açıyorsun, sınavdan çıktığından, kötü geçtiğinden bahsediyorsun, üzerine konuşuyoruz bir şeyler, laf ortasında, hani duraklama arasında da değil, ben gidiyorum diyip gidiyorsun. Afedersin ama nasıl bir malsın?

Üstelik hem ders çalışmamak, hem de sana ikinci bir şans daha vermek adına, sigarayı bırakmış olmam ve hava -273 derece olmasına; mutlak sıfır derecesine 0,15 celcius kadar kalmış olmasına rağmen, siz sigara içerken yanınıza geliyorum ve aynı şeyi ikinci kez, bu kez bana da değil, yanındaki elemana söyleyerek tekrar yapıyorsun. Beni orada peşinden gelmek ve hiç tanımadığım ama senden kat kat daha sempatik olan arkadaşınla başbaşa bırakma ikileminde bırakıyorsun. En azından bir ben kaçıyorum, sonra görüşürüz de mal.

—-

Üzgünüm ama balkabakları arabalara, külkedisi de prensese dönüşmüyor.

Ben balkabağına dönüştüm fakat bebeğim senin mallığın, gıcıklığın ve muhtemelen şu an hatırlamadığım, bundan 6 yıl önce senden nefret etmemi sağlayan bütün özelliklerin hâlâ üzerinde duruyor.

—-

Onlar her kimse muratlarına eremiyorlar ve biz daha kerevetine ne demek bilmediğimizden hiçbir yere çıkamıyoruz.

Masal da burada bitiyor.

Ve sonsuza dek yaşayamadığımızdan mutlu da olamıyoruz.

***************************************************************************
p.s: Hiç yazıp buraya koyacağım tarzda bir şey değildi ama, o kadar yazmışken buraya da koyayım dedim. Koydum. Ne var lan?

2 yorum:

  1. hacı yea.

    kızdın mı sen noldu?

    döveg mi kızı nedir.

    YanıtlaSil
  2. Dövek.
    Kızı her gördüğümde, bırak görmeyi düşündüğümde kanım çekiliyor lan.
    Dövek en iyisi dövek.

    YanıtlaSil

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı