11.12.08

Gugli Gugli Gugli! Go Away!


"we're a strange pair, aren't we?"

çok alakasız bi film. bana alakasız, hani rastlaşması çok saçma. sucuklu yumurta yerken denk geldiğim bi film. saçma, abes...

ilk görüşte aşk meheh. öyle. neyse, sucuklu yumurta yerken gözümün diş bilediği, ardından aşık olduğum film. bu.

2006'da çekilmiş film. türkiye'de festivaller hariç gösterimi yapılmamış bir "rare" cevher, öyle de kalsın. 2008'de DVD'si piyasaya çıkmış olsa da göremedim ben hiç. neden "rare" kalmalı? dilerseniz bu konuda biraz konuşalım, az biraz spoiler verelim, gereksiz bir gizlilikte boşa çevirmeyelim diy mi efenim.

öhöm.

hikayemiz amerika'da bir kilise bozması hastanede başlıyor. rahibelerin hemşire olduğu, western filmlerin revaçta olduğu yıllar. siyah-beyaz filmlerin, onların yılmaz atik oyuncularının ilah kabul edildiği zamanlar.

alexandria...

henüz 5 yaşında, göçmen bir ailenin ingilizce konuşan tek ferdi. babasının atı çalınmış, kızgın adamlar tarafından. kolu kırılmış, o yüzden burada. "meyve topluyordum, düştüm." diyor bak.

bir sürü film izledim. aşık olduğum film karakterleri (biri hariç), güzellikleri, dehaları yüzünden.

amelie poulain; çocukken tatlı, benzersiz bir çocuk. büyüdüğünde farklı, o işte.
arwen evenstar; liv tyler, aragorn'umun helali. orta dünya'da öyle lakin, istanbul'da izlerken ben aşığım ona. ley ley.
izzi creo/isabel the queen; "My conquistador! always conquerin..." yeter, yetsin.

ama alexandria, zeki, saf, en özünde oynanamayacak diye yaftaladığım bir rolü ağzımdan salya akıtarak gerçekleştirmiş.

neyse filme geçelim.

görsellik, "the fountain"da zirvesindeydi. öyle gördük.
ama "the fall"u izledikten sonra, izlerken oha! diye böğürdüğüm sahne sayısı, fountain'ı sanırım 10'a katlayabilecek nicelikte.

büyük sahneler o kadar çok ki, sembolizmin orgazma ulaştırdığı sahneler o kadar çok ki... hem roy'un, hem de alexandria'nın hayal gücü ve bunların hikayemize yansıması; bilinçaltının halka açık teşhiri gibi. farklı düşünemezdim.

maske, blue bandits flaması, atlar, governor odious'ın askerleri, evelyn, darwin, wallace, mystic... mükemmel bir süzgeçten geçirme işlemi akabinde hikayeye dahil olmaları, hikayeyi zenginleştirmeleri ve bunu boşlukta sallanıyormuşsunuz gibi hissettiren bir görsel temasla yaşatmaları filmin eşsizliğine kanıt.

detay manyağı oluyorsunuz, gözlerinizi açıp izlemelisiniz. açık kapı kalmıyor.

açıkçası çok daha akıcı ve anlaşılır bir yazı yazmayı düşünüyordum bu film hakkında. geçici gazıyla beraber söylemek isterim ki, hayatımda izlediğim en güzel film, en dolu film, en gerçekçi film, en yalın film.

alın yanınıza sevdiğiniz birini. izleyin, izletin.

Alexandria:
[Hikaye biterken ağlar] Why are you making everyone die?
Roy Walker:
Because... everything dies

1 yorum:

  1. Başıma iş açtın nan bu film yüzünden. Ona buna izle deyip duruyorum. Sığmıyor içime.
    Faşist olucam yakında. Milleti bağlıcam zorla, açıcam filmi izletcem. Kafalarını çevirirlerse de tokatla döndürcem. Gözlerini kapayanların göz kapaklarını yapıştırcam, sonra bi süre kuvvetli ışık tutcam. Beğenmeyenlere ne yapacağımı da kendime saklıyorum. Nıhahahaaa...

    Naptın lan bana?

    YanıtlaSil

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı