13.2.09

is it raining with you?

doğrusu kafamda yazmak adına hiçbir düşünce yoktu şu an için. üstelik gecenin bir yarısı ödevlerimi bitirmenin huzuruyla yatağa da girmiştim. kafamda bütün gün dönüp duran bir şarkı... ona inat radyoyu da açtım, şu gece yayınlanan aptal programlardan birini dinleyeyim, salak bir sırıtışla uyuyayım, belki mutlu kalkarım. yok, kafamda dönen o melodi dinletmedi radyoyu. kapadım. telefona atmıştım şarkıyı (keşke yapmasa mıydım?), açtım. eşlik falan. hani niye yazmaya başladım, şarkı bana ne etki etti tam olarak nasıl açıklarım, emin değilim.
en basitinden şöyle söyleyeyim, durum budur.

-uyarı-
yazının geri kalanı aşk, meşk, gözyaşı, pesimizm gibi bok konulara değinecek. o yüzden terk et istersen.

ha bir de çok ilginç bir şey daha var, radyoyu kapadım işte, müzik açtım falan. yazayım diye kalem defter aldım elime, baş ucumdaki ışığı yakmaya uğraştım sonra, elektrikler kesilmiş. telefon ışığında yazıyorum şimdi. ama demek istediğim şuydu benim, yani istemesem de dinleyecektim şarkıyı, sessizlikte uyuyamıyorum çünkü, e elektrik kesilince radyo yok.

hayır bu arada bakıyorum da ufacık bir tesadüfü 567923 kelimeyle anca anlatıyorum. sinir oldum.

neyse efenim, meraklandınız mı bilmiyorum ama şarkımız here comes the rain again. sanırım birçok insana böğ gelmiş artık şarkıdan da benim keşfim niye böyle geç oldu bilmiyorum. neyse işte orcinali eurythmics'e ait. yalnız ben dinledim, yani haddim değil ama götüm gibi olmuş afedersiniz. ek$ide orda burda insanlar unplugged versiyonunu dinleyin demişler, bulamadım. ben de şimdilik hypnogaja coverıyla idare ediyorum.

şimdi amacım oturup şarkıyı kritik etmek falan değil, zaten bir bok da anlamam böyle işlerden. benim istediğim şimdi sözlerden yola çıkıp bir iç muhasebe, bir dert yanma, bir kağıt-kalemden güzin ablalık bekleme durumları falan. aslında cidden sevmiyorum böyle "oğ bebeyim, çoh özledim seni, ühühü, seviyorum lan" tarzı şeyler yazmayı; ha hiç yazmadım mı, yazdım anasını satayım. büyük ihtimalle yeri geldiğinde de yazarım daha. şimdi yapmayayım diye uğraşsam da öyle olabilir, mümkündür.

neyse girizgah fazla uzadı.

evet efenim, şarkıya dönmek gerekirse...
neden yazmaya başlattı dedik bneni. sözleri efenim. çizdiği sahne. kendimi buldum yani, orada rol edinmiş şekilde. sözler nedir efenim, 3 kıta bir şey, ne anlatıyor ki diye düşünüyorum. hani yazan kişi ne amaçlamıştır, ne demeye çalışmıştır, mesaj nedir bilemiyorum tabii ama belki de sadecec 3 kıtayla bir şey anlatmadığından kendimi buldum. boşlukları ben dolduruyorum büyük ihtimalle.

yazmamın bir nedeni de aslında şu içimde bulunduğum durumu bir dökeyim, boşaltayım maksadı. insanlarla konuşuyorsun ediyorsun da olmuyor işte, yazmak lazım. o yüzden senden güzin abla olmanı bekliyorum sevgili kağıdım, kalemim, bilgisayarım...

şarkıya 893217. kez döneyim konudan fazla sapmadan.
şarkı yağmurla ilgili mi desem, yağmur fonlu mu desem, ne desem kestiremedim. zaten adından da gayet açık durum. yağmur yağıyor. nasıl bir yağmur bilemem tabi. ama şimdi elektrik kesintisine de neden olan buradaki yağmura bakıyorum, feci yani. uğulduyor camlar falan, rüzgardan gerçi o, yağmurla ne alakası var salak. neyse işte, kasvet, elektrik de yok zaten, her yer karanlık feşmekan.

anlıyor musunuz neden bahsettiğimi? yağmur diyorum. burada da yağıyor. tabii şimdi şair burada kime seslenmiş yağmurla, ne demeye çalışmış yorumu yapmayacağım. ama var işte bir şekilde her türlüsü, artık hangisini kastettiyse.
eserimiz diyor ki
here comes the rain again, falling on my head like a memory...
yani şimdi duyguları olan her insan evladının yağmurlu bir günle bir anısı, bir duygusu olmuştur. benim yok, o ayrı. insan değilim zaten, o apayrı. anca işte çıkayım cama izleyeyim falan. aha dur geldi bir tane anı aklıma, ama alakasız yani, zatürre olmak ümidiyle denize girmiştim kışın ortasında yağmurlu bir havada. yazının tamamında neyse kelimesiyle rekorlara koşacağımı biliyorum ama, neyse... işte anı olmasa bile böyle bir şeyleri yağmura yüklersin, üzülürsün, bir şeyleri yad etmek için kullanırsın falan yağmurlu havayı. işte öyle bir gün, ben de şarkı sayesinde böyle bir ruh hâli içerisine sokuluyorum.

elektrik de gelmiş, sevindim.

neyse, sevdiceği hatırlamak, üzülmek adına muhteşem bir zaman kısacası. memory falan...

sonra da diyor ki şair
feeling on my head like a new emotion
e bu da böyle işte. ne hissettiğimi bilmiyorum. cidden. tamam üzülcez falan ama başka yani. üstelik durum da o kadar karmaşık ki, yeni bir emotion olmaya müsait tam.

benim asıl bağlantı kurduğum yer şurası efenim.
i want to talk like lovers do
diyor. bir yerler de de çığırıyor:
talk to me like lovers do, walk with me like lovers do
diyerekten. şimdi buradan nasıl bağlantı kurduğumu anlatayım. yani durum öyle aman platonikim, benim sevgilim ol durumu değil. bipolar efenim benim sevdiceğim. uzun uzun ne olduğunu, nasıl bir bozukluk, hastalık olduğunu açıklayacak değilim de söylemem gereken noktalar var sanırsam. işte polar dedik, uç yani bi gelince n'oldu çift uçlu, çift kutuplu. manik depresif gibi diyeyim daha bir açıklayıcı olur. işte bu iki uç arasındaki geçiş dönemlerinde de bizimkinin şizofrenik yanı da olduğundan böyle bir duygusuzlaşma, hiçbir şey hissetmeme durumları falan oluyor. sen ne yaparsan, nasıl davranırsan o öyle davranıyor kısacası. iki noktayı da birleştirirsem, şarkıdaki bu serzenişi buraya uyarladım ben. sen aşkım böcüğüm, canım sevgilim diye konuşmaya başlamazsan, o sana böyle soğuk davranıyor, sanki onun lover'ı değişmişsin gibi. senin yüzünden. yok yakınmıyorum ona, yapabileceği bir şey yok neticede de, memory işte...

ne dediydik, aynı cümle kalıbı walk'la var bir de, şarkının bir yerlerinde kiss'le var falan. buyrun burdan yakın, long distance relationship efenim bizimki. insanlar neden bunu ingilizce söylemeyi yeğliyorlar bilmiyorum da, onlara uydum işte. hâl böyle olunca bir walk olsun, kiss olsun olmuyor öyle uzun mesafelerde. görüşeme, edeme, sevdiceğim diye bağrına basama. kötü lan.

böyle şaşalı cümleleri seviyorum şarkılarda, ne yazmışlar lan falan. diyor ki şarkımız:
here comes the rain again
raining in my head like a tragedy

şimdi trajedi dedi, nedir bu? geçen macbeth'e giriş amaçlı konuşuyoruz ingilizce dersinde, kaderle ilişkili dedik daha çok. böyle her şey önceden belirlenmiş gibi, ne yapsan da önleyemeyeceksin gibi. üzücü olacak sonucu tabi, falan feşmekan.

öyle kader konusunda felsefik anlamda çok kafa patlatmadım aslında şimdiye dek. işte anca tanrı'yla nasıl ilişkilidir, özgür irade var mıdır meselesi. çok da umursadığımı söyleyemem kaderi. lakin şimdi düşününce aynı tanımladığımız gibi trajedi görünüyor gözüme. yani şimdi biliyorsun long distance relationship zor olacak, üstüne bir de bipolar sevdiceğin, yani yüzyüze görüşemediğin yetmeyecek, haber dahi alamayacaksın çoğu zaman ama işte engel olamıyorsun. önceden belirlenmiş her şey. kader ağlarını örmüş. yalnız umudum da var hâlâ, trajedideki gibi kötü bitmek zorunda değil, di mi nan?

şarkıda bir cümle var, üzerinde düşündüm düşündüm, garip geldi. garip de değil de, ne anlam yükleyeceğimi kestiremedim.
is it raining with you?
hani deseler ki otur şarkıyı türkçeye çevir, eyvallah ama bu cümle orda öyle sap gibi ingilizce kalır. olmaz, çevirmem, çeviremem. hem de böyle garip bir büyüsü var gözümde, çevirmek de istemem. ama bir sürü şey getiriyor aklıma. bozmayacağım büyüsünü.

çok mal bir iş yaptığımı biliyorum, oturup şarkının sözlerini kendi durumuma göre yorumlayarak ama dedim başta, öyle sevgilim, seni seviyorum, ayrıyız, özlüyorum yazmak da istemedim. amaç içimi dökmek. oldu mu? göreceli. ama dur ya, o da kalmasın.

hişt hisset bi! seni seviyorum.
bir gün kafama düşen bu yağmurlar seninle sevgililer gibi yürürken bana yeni duygular getirecek biliyorum. o zaman trajedi yağmayacak işte.
özledim ya. iyileş hadi!

siz de dinleyin bi.



pcye geçerken akla düşen not: yarın sevgililer günüymüş la. dur bir iki bir şey de buna karalayayım. bu sene ayrı bir gıcığım sevgililer gününe. şimdiye dek hep yalnız geçirdim bu günü, öyle part time sevgili aramaya götürenler kadar da dert etmedim bunu. acayip sinir oldum bu sene, ciddiyim. sevgilim var, ama gıcık oldum. millet böyle sevgilisiyle neler yapacağından falan konuşuyor. soruyorlar sen napcan, ne aldın hediye? yok diyorum buruk bir edayla, ne yapabilirim..

ne yapabilirim ki lan? sevgilim uzakta. üstelik hastaneye yatıyor. kaç haftadır, ay oldu hatta, iki çift lafına hasretim, kendine gelemiyor zavallım. ne yapayım? sevgililer gününün derdine mi düşecektim bir de, sevgilim orda perişan.
sevgililer günüymüş. çok sikimde.

dağılın, gözüm görmesin sorunsuz çiftleri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı