21.5.09

birimizinki

kuyuya doğru tekmeyle yuvarlanmış...

***

asla anahtarsız çıkmayacaksın kendini ararken dışarıya. en azından bir kapın olacak. terkedip, yüzün sıra bıraktığın bir dizi fesleğen olacak. sararacaklarından emin olacaksın. kapıyı kapatmadan evvel düşünüp, gülümseyeceğin...

sağ elinde hep oyalayıcı sigaran olacak, bittikçe yakacaksın, yandıkça körükleyeceksin. çünkü unutma, bu asla sadece senin arayışın değil. her şeyine saygılı olmayı bileceksin zaten evvelden, bilmiyorsan öğreneceksin. elinde değil.

bu asla senin arayışın değil, kapını kapattığında bıraktığın sahipsizlikler silsilesini terkedişin en nihayetinde. penceren sıyrılıp içeri akan arzularının doğuşu, ölümlerin kimsesizliğine okuduğun dua artık. adımladıkça çalkanan asfaltın yaktığı ayakların evini istiyor, oysa sen çimenlerin içinde hayal ettiğin seni. serin ve ıslak. ev değil.

karşılaştıkça değişen insan yüzleri, üzerinden geçtikçe sana teşekkür eden yer, kapandıkça nefesini dürten geçmiş zaman kareleri, soğuktan ürperdiğinde kalkan tüylerin ve senin pusulan, beynin... hiçbirinin süreler sonra bir anlam ifade etmeyişi seni şaşırtan, hiçbirinin mana taşımaması ve istememesi kimliklerini. boş, önemsiz ve bir o kadar aptallaşan, bizden biri olup da aramıza karışmayanların suratı da olmaz; yol asla ilerlemez -yoksa zaman saatten ibaret değildir ki- sabittir, hatıralar sadece kanın akmasına yüklediğimiz anlamdır -çiçekler susuz büyümez ama- fazlası değil, ve korkum -kalkan tüylerim- ve ben.

senden fazlası değil.

bırakıp da, nefes alabilip de kendilerimizleri sahiplenip ona buna siper almak en sonunda tek işe yarar vasfımız.

hadi dünyayı baştan kuralım!
hadi sevgililerimize ay'lar yapalım, sevgililerimize!
hadi her soluğumuz için yeni kediler yaratalım!
hadi, hiçbir insan sonsuzu istemez. hadi çekelim fişlerimizi!
hadi sayfalarımızı bembeyaz karalayalım, dolsun yeşiller!
hadi!

saydıkça çoğalan şimdiki zaman karın ağrılarımızı sarıp kimsesiz boşluklara hapsetmemiz seslerimiz neden? neden yarattık kendi coşkusuz filmlerimizi? neden bitti?

asla kapın olmayacak mesela, asla terketmeyeceksin benliğini döktüğün duvarları.
asla şifresiz dakikalarla yaşamayacaksın, açık mı? vur ardına, senin değil o.
asla.

küllerinden doğabileceğin bir farkındalık uyutmadan, yeni sabahların ışığına açamazsın gözünü. hizmetine amade saatlerde duyarsın kendini, kendin. devirip de bir köşeye, asla olamayacak ,asla büyüyemeyecek fidanları sulayamazsın.

tohumlarınca sen, her filiz kadar sana aç bir benlik ekip de; dökülen yapraklar arasında sana benzer olanları ayıramazsın. o bet ağaç senin dimağın. asla kurtları ayıklayamazsın, asla kıramazsın bükük dalları.

ve bir meyve olur da o yol kenarında
düşüp de yerlere
yanarsa asfaltın harında
asla okşayıp,
alamazsın cebine
kalbinin üstündeki

ve bir meyve olur da
sigaranın ardından
midene gülümserse
akıtırsa suyunu
asla söndüremezsin
ne güneşin sarısını
ne de dudağının çorağını.

***

ve vur,
vurki gitsin tam içine.
tam zihninde açtığın kuyunun en dibine.

***

ve kapat gözlerini, soluğun kuyunda uyusun. ölür en sonunda. boğulur.

sen değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı