9.11.09

-Anne ben fenafillah oldum. - Ee oha!

- yazsana.
- ne yazayım?
- bilmem. kusmuklu olsun.

hey! çok önemli bir yalanı ifşa edeceğim şimdi sana. inan. bütün o kandığın aptal yalanlar gibi buna da inan allahın cezası. ama doğru bu. ya da gerçek.

kusmak bir boka yaramıyor.
ya-ra-mı-yor.
edindiğim deneyimlerden söylüyorum bunu.
ya-
ra-
mı-
yor!
öyle çok uzun bir kusma geçmişim yok gerçi. ama yeteri kadar fazla şey kustum ve kusuyorum.

-bir boka yaramıyorsa neden kusuyorsun?

bir şey olur. istemediğin bir şey, engellemek istediğin ama uğraşmak istemediğin bir şey. ya da tamamen elinden hiçbir şeyin gelmediği bir şey. sonra vicdan konuşur. kötü konuşur, aşağılar, ağzına sıçar. seni bir bok çukurunda boğmaya kalkışır. cennetin dibindeyken, cehennemin yükseklerine çıktığını sanırsın. sonra seni çatur çutur yere savurur, bütün kaburga kemiklerin kırıldı sanırsın. sadece birkaç duygun, hayalin falan kırılmıştır en fazla. sonra seni sürüklemeye başlar, cennette su toplamış bütün yanıkların süründükçe patlamaya başlar. haddi hesabı olmaz çektiğin acının. işte sırf kendini bundan kurtarma içgüdüsüyle kusarsın. vicdana bir başkaldırı gibidir ya da sadece bir dur deme isteği. kustukça kusarsın, kustukça kusarsın, içinde zerre kalmayıncaya kadar kusarsın ama artık beynin oksitlenmiştir, tamamen temizleyemezsin işte. böyle bir durumdur kusmak. sadece vicdana, bak ben zaten acısını çekiyorum diyebilme isteğidir.
tam da bu nedenden dolayı, kusmak bir boka yaramaz. içindekileri boşalttıkça yerine yenileri gelir, en başta kusma düşüncesinin getirdikleri dolar oraya. sonra kusma eyleminin getirdikleri ve kustuktan sonra hissettiklerin dolar. geçmeyen bir mide bulantısı, kendini deli gibi kirli hissetme durumu. ama yanında bir porsiyon rahatlamışlık. tadı her zaman damağında kalacak, ama aşırı pahalı olan o rahatlamışlık duygusu. ve çok da kısa bir süre içinde tükenir, tüketir seni.
işte bir kere daha ulaşabilmek için o tada, bedelinin ağır olacağını bile bile kusuyorum. hâlâ kusuyorum.

rezil bir durum var içimde. kendimi kronik manik depresif gibi hissediyorum son zamanlarda. aptal aptal eğlenebiliyorum, kendimi deli mutlu neşeli hissedebiliyorum. sonra birden dibe vuruyor bunlar, bombok ve bomboş oluyorum. gözümde anlamını yitiriyor her şey, her şeyden kurtulmak, sıyrılmak istiyorum. mide bulantım geçsin istiyorum! beni esir eden her türlü bağdan kurtulma düşüncesi; sonra bir de benim esir ettiklerim var. esir ettiğim düşünceler ve duygular. bir yerlerden fırlamalarına izin vermediklerim, tekrar yüzleşmeye cesaret edemediklerimi, kafamı mı yoksa onları mı gömsem kuma karar veremediklerim... bir de bu bağlardan kurtulma düşüncesini esir ediyorum. evet.

bedeni korkuyla cayır cayır yanan bir insanım ben. bunu bana getiren sıçtığımın süper-egosu. (freud senden nefret ediyorum.) insanların ne düşündükleri, ne hissettikleri, ne yorum yaptıkları, neye yordukları, yorgunlukları ve yorganları ağzıma sıçıyor tam anlamıyla. (evet, yorgan bir komiklik bir şaka olsun diyeydi. manik bu.) egoma sıçıyor. benim zavallı ezik egom da, rahat bırakmıyor beni, hiyerarşik düzenin en alt basamağında, idin de altındayım çünkü. şimdi düşünüyorum da, kendini bu sistemin içinde ayır bir basamakta konumlandırmak bir farkındalık mevzusu.
ama kimim ki lan ben?
hakikaten başka bir basamakta durup eziliyor muyum bunların altında, yoksa bu basamakların hepsi ben mi ediyorum?

bunları bilmemek, bulamamak öldürüyor beni. bazen keşke diyorum, bilginin bu kadar yoğun olmadığı, aklın sınırlarının yarıçapı π olan bir çemberden öte gidemediği bir zamanda yaşasaydım. bilmediğim bu kadar çok şey olduğunu düşünmeden, ağrısız sızısız giderdim.

- yaşamışsındır belki nan. reenkarnasyona inanıyorsun ya.
- bu apayrı bir hikaye olum, karıştırma şimdi, bilgi dedik.

şey gibi geliyor bana; hani böyle her şeyin kendine ait bir gerçekliği var ya, biz onları doğru bilemesek de kimi zaman; sonra bir de her şeyin kuralı, kanunu, yolu, yordamı var. şeymiş gibi sanki, bütün hepsi tek bir kanunda, kuralda birleşecekmiş, her şey onunla açıklanabilecekmiş, bütün bu uğraşlarımız aslında hem boşuna, hem de o tek gerçekliği bulmak içinmiş gibi. tanrının böyle tanımlanıp tanımlanamayacağını bilmiyorum, ama benim bahsettiğim o değil.

matematiği, fiziği falan çok severim ben, böyle kurallar, kanunlar, bunların sonucunda formüller. öyle ezberleriyle aram yoktur, yıllardır kolaya kaçtığımdan ama, bunların kanıtları, nereden gelir, nereye giderler falan ilgimi çeker benim. işte hepsinin tek bir yerden geldiğine ve tek bir yere gideceğine inanıyorum; belki 4-8-15-16-23-42 verecek bunu bize, belki π, belki е, belki α ya da ß; tek bildiğim bunun varlığına inanıyorum ve onu bulunca bütün bu kusma ihtiyacının geçeceğini sanıyorum. düşünsene, çözeceksin her şeyi ve acısını çekeceğin daha fazla bir şey kalmayacak, bünyeyi reaksiyona sokacak bir olay olmayacak. ölüm demektir bu belki veya fenafillah ya da nirvana dedikleri şey. ama işte hâlâ yaşıyorsam bu, bunu bulma isteğinden. ya da eskiden hiç olmamasına rağmen yavaş yavaş yerleşmeye başlayan ölüm korkusu da bunu bulamayacak kadar kısa mı yaşarım düşüncesinden. bunu bu yaşamımda bulabileceğime inancım yok gibi, ama belki bir sonrakine aktardıklarımla yetecektir. o yüzden sanırım şimdi olabildiğince çok yaşamalıyım. olabildiğince çok kusmalıyım ve olabildiğince çok olmalı acım.

işte bu yüzden bir boka yaramaz kusmak. çünkü biz sadece tek bir parçayı görüyoruz, tek bir yaşamı ve tek bir insanı. ama ben yine de kusuyorum. hâlâ kusuyorum...

-inandın mı?
yalan söyledim ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı