29.6.10

observe the observer, feel your eyes closed.


geçen bi insan gördüm, çok güzeldi. kafası vardı. minimal sayıda, ama kabul edilebilir ölçüde ağır geoid'ti. üstten değil de, yan kutuplardan basık.

insanları anlayabilmek kadar, insanların hareketlerini gözlemleyip çıkarımlar yapmaya başladığın noktanın kötülük derecesi de önemli bence. ya da bi anlam ifade etmeli.

ben çok izlerim, yoldan geçen herhangi birinin eksikliği, yapmacık hareketleri, kirliliği, 3 saniyede algılayabildiğim kadarıyla kişiliği, hareketleri (i know i mentioned it before), o hali; her şeyi benim ilgi alanımın içinde. çünkü ben çok izlerim.

umutsuz, derbeder, kişiliksiz, mükemmel, boktan, arsız olabilirim.

ama gözlemcinin düşündükleri eylemi okumasıyla alakalıdır, gözlemcinin kimliğiyle değil.

gözlemcinin kimliği, ancak o ya da bir başka gözlemci onu gözlemliyorsa anlam ifade ediyor bu bağlamda, yine alakasız. sadece anlık (3 saniye örneği geçerli) düşüncelerin ortaya koyduğu anlık (doesn't matter) fiilleri okuyabilmek yeti değil, ofsaytı yoksayan hakemin orta sahaya koşmasıdır. top bile yok lan, gol ney.

***

son zamanlarda, konuşurken, düşünürken; aklen ya da dilsel (dilsellik ve çocuk) cümle kurma girişimlerimde kayıp kelimelere rastgeliyorum. "abi işte bu grubun davulunda kullandığı teknik, emmmm. şey. neydi lan? ya şey işte, hani third eye'in üçüncü bölümünün sonlarına doğru danny'nin yapar gibi olduğu şey var ya. ııı. siktiret ya of, iyi davul bence."

noluyo lan? ne diyosun?

iki ihtimal var:

- ich bin ein übermensch!  beynim o kadar gelişti ki, artık eski yapabilitesinin çokça üzerinde bir detayla düşünebiliyor, önceden farketmediği ayrıntı/düşünce/olguyu görüyor. fakat o kadar yeni ki bu fikre, ne diyeceğini bilmiyor.
- gerizekalılaşma bir kaderdir :/ ya da bunun yerine söyleyebileceğim, "azalan kitap okuma alışkanlığı, çokça sabah programı seyretme şeysi, kendine vakit ayıramama, günlük stres, doymamış yağ oranı yüksek yiyeceklerle beslenme vs" gibi dingil dingil şeyler. kelimeleri unutuyorum. neyi anlatacağımı bilmeden bişeyler diyorum, tam o bişeye geldiğimde o şeyin ne olduğunu bilmediğimden kelime zaten orda olmuyor. öylece "boş konuşuyorum." yediğim bi bok bu.

ondan yazmıyorum belki. bu konu haricinde bişey yazamam bu doğruysa. ama bu konuyu döne dolaşa anlatabilirim.

ama aslında şöyle de geliyo lan. sanki konuştukça dişlerim yavaşça dökülecek, böyle klavye üzerine kuru diş bırakacakmışım gibi. sonra o dişler kıpkırmızı kana bulanacak, kanı görücem, bayılıcam gibi de geliyor. ama olmaz ama lan, çok salak bi sahne bu. ne bayılacam lae....

***

(blackout)

***

hayat aslında çok sessiz. hani düşünseniz aslında, bağırtı çağırtı içinde bi ev. ev sessiz. ne sesi çıkacak safi duvarın?hayat çok salak. ucundan bakarsan başka, sessiz kalıp içine girersen apayrı bi yeşillik.

her haliyle sessiz ama.

kelimesi yok, anlatacak bişeyi de yok bence. alıp karşına saatlerce didinip biyopsi için parça çeker gibi konuşturmaya çalışsan anca naber der, eki der, alkdsşahsdşakjshd diye güler. en fazlası bu. o da sabrın varsa.

hayatın bi garezi, isteği, amacı, planı, sahibi, düşmanı, dostu yok.

ondandır ki, boş. gerçekten boş. hiçbirimiz içindeki gerçek amaç ve niyeti boşuna bulamıyor değiliz. iki ihtimal var bulamıyorsak. evet i mentioned them before:

- Wir sind alle übermench! evet ben de öyle düşünmüştüm. anlık (3 saniye) insanlarız biz. ama o derece kalıbımıza sığmıyoruz.
- gerizekalıyız gibi ama bunu dahi anlamıyoruz. vuuu. işte bu kafamda bi şeyleri hareketlendirdi bebeyim.

zeka algısı kafamın içinde dönen bi helezon gibi. git-gel, yaklaş-uzaklaş. her şekilde tam ortasında olup da, neresinde olduğunu kestiremediğin şeylerden. bence ortasındasın dese gözlemci, ordasın demektir. gözlemci (doesn't matter who she/he is) kimliksiz de olabilir gayet. ya da arsız.

kendimi gözlemledim.

gerizekalı değilim. über zeki değilim. egom average intelligent olmayı reddediyor. nerdeyim?

al sana aptal soru.

aptalca yazıyorum ya zaten, doesn't matter.

yaşayıp gidiyoruz lan. sen orasından bakıyorsun, ben burasından. sikinde olmayan detayların içinde boğulabiliyorsun. ya da sen boğulurken benim sikimde olmayabiliyorsun. hayat bu. ben sikilirken sen kahır boğulmalarından nöbet geçiriyor da olabilirsin. hayatın bitiyor da olaibilir. hayat bu.

acılar göreceli değil aslında. empati herkes de olan bişey değil. bütün problem de bu bence. herkesin yaşadığı problemler, ortalama bir kişide aynı reaksiyonlar gösterecektir. mutluluklar da öyle. kümülatif sonucu yanıltıyor sadece. ha olay kimin daha çok mutlu olduğu ya da acı çektiği hakkında bir sidik yarışıysa şayet, kimin kazanacağı belli olmayan, gözlemcinin dahi bir sike yaramadığı bir organizasyondan bahsediyoruz demektir. ego wins. ego always wins.

***

empati gerekli bişey. gerektiğinde.

iyi, gerçekten. mıy mıy dokundurması, deli saçması, ya da kişisel özerkliğin sahasına faullü bir giriş değil. top bile yok.

insanları anlayabilmek kadar, onun içini görür gibi yapmaktan çok daha ötesinin gerektiğini itiraf edebilmek de önemli.

salt teselli cümleleri, havada asılı kalamadan yere çakılıp hızla ufalırlar sürtünmeden dolayı. iki taraf da bu "boş konuşmanın" varamayacağı yerden çok nerede tıkanacağını merak ederken, gözlemci çok uzakta pis pis sırıtır. "she won't be ok >:)" (tersten bakınca da balık oluyo, metafora bak lan)

empati güzel. gerekli.

***

ama ben kullanmayı çok da sevmiyorum. gereksizce en dibine kadar düşünüp, karşı tarafın aklının ucundan geçmeyen detayları çekip çıkarıyorsun çoğu kez. sorun karşı taraftaysa, hin fikirli; sendeyse kendine hakaret eden bi ucube olup çıkıyorsun. lose-lose yani. çoğu kez böyle.

yanlış empati örneği bu, farkındayım. ama doğru kullanılabilse, dile bile gerek kalmaz iletişim için. çatışma olmaz, kimlik olmaz, ego olmaz, bunları gözlemleyebilecek hiç kimse kalmaz ortada. anlayamazsın bile. kaos olmaz, anlamaya gerek kalmaz. sıradan, düz, ortalama, averaj zekaya sahip - bundan fazlasını kullanmaya gerek bile kalmaz, ne kadar acı - sıradan insanlar olarak bi üst levelimizi hayal dahi edemeyiz.

çözemeyiz, gerekli olmaz. ihtiyaç duymayız.

"so fucking what" dediniz, duydum.

olay da o aslında.

***

anlatmaya çalıştıklarımın kimsenin umurunda olup olmamasını düşünüyor muyum acaba diye sorarsam kendime, bunu ikinci bir şahıs duyuyorsa/görüyorsa ben sorarken; ortada bi saçmalık var demektir.

kimseye "seni seviyorum" derken bunu düşünmezsin, so fucking whatbi kere. aklının ucu bile yok olur, ortadan kaybolur hiçbir fikir salakça yanında geçmesin diye.
kimseye hiçbir fikrinin seslice açık edilmesinin ne kadar mahremiyet öldürücü olduğundan bahsetmezsin. ama ayıp lan bu.

fantazi değil. bu tam gerçek gerçeklik...

konuşmamalıyım. kelimelerim salak saçma aptal; ya da nietzsche egosuyla, zamane aklının çok ötesinde, anlaşılmak için...

WHO THE FUCK CARES?

ben değil. sen de öyle.

***

her şey, kendi aklının içine çalkalanıp duruyor. korkuyorsun, düşünüyorsun, kaostan korkuyorsun; ya da ona aşıksın, onsuz boştasın, boşluktasın.

bunların hiçbirini, içinde yaşadığın gibi anlatamayacaksın. ne empati, ne dil, ne resim, ne sinema, ne müzik.

yanından geçersin, mükemmele yakın tasvir edersin belki. ama tatmin olabileceğin kadar asla.

ha belki de, KİMin SENi NE KADAR ANLAyabileceği ile ilgileniyorsundur. BENim gibi.

o zaman, gözlemci sensin zaten. fiiller senin, anlık (3 saniye) düşünceler senin. en nihayetinde sen (doesn't matter who you are) bu hayatta anlam taşıyan, ya da taşıdığı anlamı çözmeye en yakın kişisin.

***

o yüzden konuşamıyorum. özgüven eksikliği, konuşacak şeylerin enteresanlığının kaybolması, kelimelerin stereotipleşmeye başlaması, sebepler bunlar belki. ya da gerizekalılaşıyorum. egom güçsüzleşiyor. benliğim empatinin pençesinde, hissizlikten aşırı emosyonel tepkiselliğe doğru gidiyorum belki de. bi kehribarın içinde ne bok olduğunu anlayamadan hapsolmuş bir sivrisineğin farkındalığı kadar ben de olan bitenin farkındayım.

boku yedim.

***

kimsenin, hiç kimsenin hem de, gelip, içimden kelimelerimi çekip almaya çalışmasını beklemesem de, istediğim oluyor. hayat kadar egom olsun istiyorum. onun kadar boş, ve hiç kimse, neden bu egonun böyle olduğunu anlamaya kasmasın istiyorum. bi bok bulamayacakları aşikarken uğraşan bi grup insanın zekasından pek bişey ummuyorum.

kimsenin, farkındalık uğruna, üstüme empati ışınları yollayıp beni mutasyona uğratmalarını kaldırıp kaldıramayacağımı gözlemlemek istemesini de beklemiyorum en nihayetinde.

ama bir kaç kişinin umrunda olmak istiyorum.

***

umudu olduğum son kişinin bile umutlarını çok güzel bir şekilde öldürdüm ben. bi öncesini de öyle yapmıştım.

ama komik bişey söylim mi, ben bir hayal kırıklığı değilim. hayatım kırık benim. (sagoba gibi oldu yehu)

corrupted, sick, decent person who acts like abnormally infected, sick (i won't mention it again), özlem bu. ihtiyaç bu.

ve ben böyleymişçesine, çocukmuşçasına ihtiyaç duyuyorum.

ama nasıl anlatılırki... hmm.

"hani en sevdiğin şarkıyı hep lan ya sıkılırsam diye korkarak, ama asla sıkılmayacağım sanrısıyla dinlersin de, bir gün gerçekten sıkılınca, sıkılacağını düşündüğünde bu fikri aklının her yerinden neden uzaklaştırdığını düşünüp yine aynı yere varırsın ya; hani o şarkıyı yıllarca dinlemeyip, yine aynı zevkle dinleyeceğini umarsın; ama sadece nostalji ya da vefa yüzünden hazır olda durursun. bi sik ifade etmez. öyle istersin ama, buna ihtiyaç duyarsın."

işte öyle bir ihtiyaç. bir sike yaramayacak, ama körü körüne istiyorum.

kimsenin umudu olamayacağım bir daha. ne olup ne olamadığımı kimseye anlatamayacağım. hayal yıkacağım, ama ben kimsenin hayal kırıklığı olmayacağım, onlar yarattıkları imgenin halüsilasyon olduğunu anlamazken. daha onlar bile ne olup bittiğini anlamadan, nelerden korkup kaçtığımı, neleri önlemek için feda ettiklerimi, kaybettiklerimi onlar göremeden ben case'i kapatmış olacağım. kendi binam yıkılacak. ama bu bir halüsilasyon değil. bu tam gerçek gerçeklik.

***

kimsenin en'i olamayacağımı söylediğimde asla şüphe duymadım, gocunmadım. duyduğunda şok olan da olmadı aslında, karşı çıkan oldu ama.

***

uzun zamandır, ne kendimle bu kadar konuştum. ne de kendimi bu kadar anlattım. yüzleşme değil hayır, kusma değil bu. sadece üzerimden geçiyorum. tahlile ihtiyacım var. gözlemciye değil.

birilerini neden gözlemlediğimi, bu hakkı nerden aldığımı bilmiyorum (doesn't matter if i got it or not), ama umrumda değil.

***

siz de gözlemleyin. herhangi bir şeyi, birini, gözlemciyi mesela.

***

who the fuck cares?

UBERMENSCH WITH A DECENT MIND!

 o zaman üç kere!

hip hip (hooray)
hip hip (hooray)
hip hip (hooray)

***

serj kaçar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı