5.7.11

wenn üblich (zu) übel wird... *

Çok güçsüz düştü hayalgücüm. Yattığı yerden gülümsemeye çalışıyor kalan son gücüyle. Biraz ışık geliyor oradan.

Ama ben uyumak istiyorum.
Ben karanlığı seviyorum.

Sanki öylesine bir yolda yürür gibi. Hiçbir özelliği yok yolun. Ne kaldırım taşları süslü, ne ağaçları ihtişamlı, ne ışıkları görkemli. Ne de eski püskü bir cadde. Sadece sıradan, yalnız bir cadde. Yalnız derken de, gecenin verdiği bir sakinlik gibi.
Kimsenin özel bir önem göstermediği bir cadde ve etrafını hiç algılamayan bir insanın dikkatini çekiyor öylece. Sadece sıradanlığından.
O caddede ayaklarımı sürüye sürüye yürüyorum; fark etmiş olmamın hiçbir anlamı yok; caddeyle bir alıp veremediğim de yok; üstünde ne olup bittiği, neler yaşanacağı hiç umrumda değil.
Sadece varlığıyla farkındalığım çakışıyor bir noktada.
Hepsi bu.

Hayalgücüm hastayken hep daha fazla çalışır. Sıradanlığın kendini hiçbir zaman fark ettirememesiyle alakalı bir şey zannedersem.
Belki bir "burdayım" deme çabası.
Ya da tamamen farklı olan şeyin göze batması.
Önemi yok.
Zaten hayalle gerçek ayrımının o kadar da önem teşkil etmediği bir noktadayım. İnsan zihninin gerçekle, gerçek olmayanı ayırt etmesini sağlayan başka zihinler sanırım.
Ama ya ortada başka hiçbir zihin kalmamış ya da hepsi zihnine doluşmuşsa?
O zaman ayırt edebilir mi insan?
Dahası bir önemi kalır mı ayırt etmenin?

Caddedeyim.
Olanca sıradanlığıyla.
Caddenin herhangi bir benliği yok. Olmasını da beklemiyorum.
Bana kendi benliğimi hatırlatacak bir öğe bulmak da zor geliyor. Sadece var olan olağanlık, sıradanlık. Rahatsız ediyor.
Oysa her şeyin sabit, değişmez, güvenli, olağan olmasını istemişimdir hep. Dondurmacıya gidip 15 çeşidin karşısında tezgaha iki saniye göz atıp ardından vanilyalı dondurma istemek gibi bir şey.
Şimdiyse dokunuyor sanki; bir yerlerden dürtüyor gibi. Tezgahtaki en adı sanı duyulmamış taddakini almamı söylüyor sanki bir şeyler.
Uyacak değilim söylediklerine.
Ama kurtulmak istiyorum.

Süzülmek istiyorum sanki. Birazcık, havalanmak. Uçmak da değil de ayaklarım hafif yerden kesildikten sonra birazcık o şekilde süzülmek.
Oysa ben hep güvenli olmak güvende olmak isterim, ayaklarım yere basmalı benim.

Süzülmek hariç.

Zihnim yoruldu.
Onu biraz dolaştırmaya çıkarabilsem...

* başlık: (alm.) alışıldık bokluk olduğunda, bok gibi geldiğinde... (yazar burada übel ve üblich kelimeleriyle kelime oyunu yapmaya kalkışmış, bok yemiş.)


ps: yaklaşık 12 ay sonra yazılmış ilk yazıdır, muhtemelen uzun bir süre için de tek yazı olacaktır. yazıdaki her türlü bok püsür mazur görülmelidir, görmeyenlerin canı sağ olsundur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı

Buraya Kadar İnebilenlerin Kahvaltısı